Kentte Çocuk Çocukta Kent - 2

Program 77
25 Nisan 2009




Yaşadığımız kentte nelere dokunabilir, bu dokunuşlardan nasıl sonuçlar alabiliriz diye düşünmeye başlamıştık bir önceki progrmada. İşte o 'egzersizler'e devam edeceğiz. Bu haftanın gündem maddeleri şöyle: 

  • Kaldırımlarda veya karşıdan karşıya geçerken birden aralardan derelerden çıkıveren küçük motosikletler veya yaya geçitlerinin nedenini ve anlamını bilmeyen trafikteki tüm insanlar,
  • Kentte bisiklet, kaykay, paten kullanmak,
  • Detayladını http://www.kureseleylem.org/ adresinden bulabileceğiniz, Küresel Isınmaya karşı miting,
  • 2009'un Astronomi Yılı ilan edildiğini biliyor musunuz? Detaylar http://www.astronomi2009.org/ adresinde,
  • Hıdrellez yaklaşıyor!
Hıdrellez, bütün Türk dünyasında bilinen mevsimlik bayramlarımızdan biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan hıdrellez günü, Hızır ve İlyas Peygamber’in yeryüzünde buluştukları gün olması nedeniyle kutlanmaktadır. Hızır ve İlyas sözcükleri birleşerek halk ağzında 'hıdrellez' şeklini almıştır. Hıdrellez günü, Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs; eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen Julyen takvimine göre 23 Nisan günü olmaktadır.
Bu yıl Ahırkapı Hıdrellez Şenlikleri 5 Mayıs Salı akşamı yapılıyor. Şenlik 2010 kapsamına alınmış ve geçen yıllardan farklı olarak deniz kenarındaki Ahırkapı Parkı'nda gerçekleşecekmiş. http://www.hä±drellez.org/


  • Ressam Sadık Çağatay Özkefeli’nin çocuklar için hazırladığı "Çocuk Hayalleri" başlıklı karışık teknik ve baskı resimler 28 Nisan’a kadar Kızıltoprak Ütopya Platform Sanat Galerisi’nde. www.aguart.com
  • "Herkes İçin Su" sergisi 31 Mayıs’a kadar Santralistanbul’da... Sergi kapsamında çocuklar için atölyeler de yer alıyor. Detaylar http://www.santralistanbul.org/ addresinde.
  • Bu haftanın önerileriyse şöyle:
www.kipitap.com (Çocuk yazını üzerine tanıtım ve makalelerin de yer aldığı online satış sitesi)
İyi Kitap (Aylık ücretsiz çocuk ve gençlik kitapları gazetesi, http://www.tudem.com/ )
Okyanus (Üç ayda bir yayınlanan çocuk yayınları dergisi, http://www.saklambac.com.tr/ )

Kentte Çocuk Çocukta Kent - 1

Program 76
18 Nisan 2009 

Düşe Kalka ilk molasına yaklaşırken, temel meselesi kentte çocuk ve çocuklu olmak üzerine yoğunlaşıyor ve biraz da bahar havası soluyor son iki programda...

Yaşadığımız kentte nerele dokunabilir, bu dokunuşlardan nasıl sonuçlar alabiliriz?
  • Parklar: Parkları yenilerken toprak ya da kumu tamamen yokedip yapay/sentetik bir malzeme ile kaplıyorlar. Okulların bahçelerinde de sıkça kullanılan bir malzeme bu. Oysa kentte çocukların doğayla buluşabilecekleri nadir yerlerden parklar ve orada da ayaklarını toprağa basamıyorlar.
  • Parklardaki oyun alanlarında kırılan, bozulan araçlar uzun sure o şekilde kalabiliyor. Ya da bu oyun alanları tasarlanırken atlanan küçük detaylar nedeniyle çocuklarımız için tehlikeli alanlar haline gelebiliyor. Bisikletler için ayrılan yollar arabalar tarafından park yeri olarak kullanılabiliyor.
  • En çok yazın kullanılan parklardaki oyun alanları ağaçların olmadığı yerlerde açıkta kalıyor. Çocuklar güneşin altında kavruluyor. Oyun alanlarını tasarlarken bu durum göz önüne alınmalı.
  • Pusetle dolaşırken kaldırımlarda veya yollarda yaşanan maceralar…
  • Kaldırımlarda veya karşıdan karşıya geçerken birden aralardan derelerden çıkıveren küçük motosikletler veya yaya geçitlerinin nedeni ve anlamını bilmeyen trafikteki tüm insanlar…

    Başvurulabilecek kurum ve / veya örgütlenmelere bakılabilir:
 Beyaz Masa www.ibb.gov.tr Alo 153
1994 yılından bu yana 24 saat hizmet anlayışıyla, kendisine ulaşan tüm istek, şikayet, ve görüşleri değerlendirerek çözüm üretip, elde edilen veriler doğrultusunda kaynakların daha verimli kullanılmasına hizmet eden birim.


Bu konuda çalışan STK var mıdır?
http://www.metropolistanbul.org/public/temamakale.aspx?mid=22 tasarımcı Evrim Gülveren’in Şehirde Çocuk Olmak, Oyun Oynamak; İstanbul Metropolü Örneği başlıklı yazısı)
ÇEKÜL Vakfı Kentler Çocuklarındır Kültürel Miras Eğitim Programı
www.cekulvakfi.org.tr , http://www.kulturelcileri.org/

Baharla birlikte her yerde uçurtmalar ve uçurtma şenlikleri çıkıyor karşımıza... Bir de şiirimiz var:

Uçurtma / Rıfat Ilgaz

Çocuklarımız neleri sevmiyorlar ki.
Uçurtmayı seviyorlar sözgelişi¸
Bir havalandı mı uçurtmaları
Daha da güzelleşiyorlar.
Maviliklerde gözleri
Özgürlüğü yaşıyorlar
Uçurtmalarla birlikte.
Koparıp da iplerini hele
Bir kurtuldular mı ellerinden¸
Öylesine seviniyorlar ki¸
Gidiş o gidiş¸ bile bile…

http://www.ucurtmadunyasi.com/default.asp (Mehmet Naci Aköz’ün hazırladığı sitede uçurtmaya dair her şey var.)
http://www.ucurtmakulubu.com/ (martı uçurtma kulübü etkinlikleri, uçurtma hobisi...)

Emniyet Genel Müdürlüğü 23 Nisan etkinliklerine, risk altında ve korunması gereken çocuklar ile ilgili konuların ele alındığı uluslararası bir platform oluşturulmasına öncülük edecek bir sempozyum düzenleyerek katkı vermeyi planlamaktadır. Bu bağlamda, her yıl aynı dönemde farklı bir tema ile tekrarlanacak olan “Risk Altında Ve Korunması Gereken Çocuklar Uluslararası Sempozyumu” nun 2009 teması “Suça Sürüklenen/Kanunla İhtilaf Halindeki Çocuklar” olarak belirlenmiştir.

Müzik:
"Türk Çocuk Parçaları" / AK Müzik
Piyanist Yeşim Gökalp yorumuyla Ulvi Cemal Erkin, Ahmed Adnan Saygun, İstemihan Taviloğlu ve İlhan Baran’ın çocuk ve gençler için yazdıkları yapıtların yer aldığı albüm.

Çocuklar İçin Adalet

Program 75
11 Nisan 2009

Bu hafta programımızın konusu, 'suç'. Çocuklara Adalet Girişimi'nin bilgilendirme faaliyetleri, 'suç' konusunu gündemimize almamızda etkili oldu.
Her hafta olduğu gibi, bu kez de ele aldığımız meseleye çeşitli farklı çerçevelerden bakmaya çalışacağız. Ama önce, nedir 'suç', nasıl tanımlanmaktadır?


Suç, genel olarak "yasaklanan" veya "cezalandırılan" davranışlara denir. Hukuki açıdan ise, hukuk düzeni tarafından ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımına bağlanmış fiildir. Suçun ispatlanamaması, insanlar tarafından uydurulmuş soyut bir kavram olduğunu gösterir. (wikipedia)

Genel referans için: http://www.cocuklaraadalet.com/

Bir "çocuğun" suçu ve cezası ne olabilir?
Dünyadaki tüm çocuklara bayram armağan etmiş bir ülke Türkiye. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin ilk imzacılarından. Çocukların öncelikli yararını sağlamaya, büyüme ve gelişmelerini desteklemeye ve çocuklar arasında ayrım gözetmemeye söz vermiş. Ancak Türkiye'nin hapishanelerinde aylardır adaleti bekleyen çocuklar var. Ailelerine, evlerine ve okullarına dönmeyi bekliyorlar. Diyarbakır, Adana, Gaziantep, Şırnak ve diğer illerde yaşları 12 ile 18 arasında değişen, çoğu ilköğretim öğrencisi 250'den fazla çocuk sokak protestolarına katıldıkları ve polise taş attıkları gerekçesiyle tutuklu bulunuyorlar. Bu çocuklar TC'nin de imzalamış olduğu BM (Birleşmiş Milletler) Çocuk Hakları Sözleşmesine aykırı olarak yargılanıyor ve hapis yatıyorlar.
Haklarında istenen hapis cezaları 23 yıla kadar çıkıyor. Ve yargılanma sebepleri sokak protestolarında taş atmak. Verilmek istenen ceza ise neredeyse dünyada yaşadıkları günlerin iki katı... Oysa onlar okul çocukları, okulları öylece kaldı. Aileleri ile görüştürülmeyenler bile var. Sağlık durumları her gün daha kötüye gidiyor. 
Çocuklukları dört duvar arasında ölüyor! Tanıdığımız, sevdiğimiz herhangi bir çocuktan tek farkları bu. Çocuklarla birlikte çocuklar için adalet istiyoruz! Tüm çocukların ağır ceza mahkemelerindeki davaları görevsizlik kararı verilerek çocuk mahkemelerine devredilsin. Tutuklu yargılanan çocukların tutukluluk halleri bitirilsin ve ailelerine, evlerine dönebilmeleri sağlansın. Çocukların yaşlarını çok aşan gerekçelerle mahkûm edilmelerine, dört duvar arasına hapsedilmelerine rıza göstermeyin!
Ve bir kere daha düşünün; 
Bir "çocuğun" suçu ve cezası ne olabilir?


Bugün Türkiye'deki bu UTANÇ'ın sebebi 2006 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Yasası'nda, çocuklara ÇOCUK gibi davranılmasının es geçilip "yetişkin" gibi davranılmasıdır. Eğer yasadaki 9 ve 13. maddeler çıkarılırsa ÇOCUKLAR, BM Çocuk Hakları Bildirisine uygun olarak yargılanıp eğer ondan sonra da gerekiyorsa, yetişkin hapishanesi koşullarında değil, çocuk ıslahevlerinde kalacaklardır.
http://www.0-18.org/ (Çocuk Hakları Ulusal İletişim Ağı)
http://www.atonet.org.tr/ Çocuk Suçlular Raporu'ndan alıntı:  


ATO’nun 3 ayrı resmi kurumun verilerinden yararlanarak hazırladığı rapora göre,


  • Türkiye'de çocuk suçlu sayısı hızla artıyor. Mala karşı işlenen suçlarda her 100 şüpheliden 25'i çocuk. Bu çocuklardan yüzde 80'i hırsızlıkla suçlanıyor. 100 cineyit şüphelisinden 9'u çocuk.
  • İntihara teşebbüs eden her 100 kişiden 20'si çocuk.
  • 2000 yılında 88 bin olan çocuk sanık sayısı 2003 yılında 124 bine çıktı.
  • 2005 yılı temmuz ayı itibariyle cezaevinde bulunan her 100 kişiden 3’u çocuk.
ATO Başkanı Sinan Aygün, rapora ilişkin değerlendirmesinde, çocukların suça toplum tarafından itildiğini belirterek, şunları söyledi:


Toplum olarak bilimadamları yetiştirmemiz gerekirken suç dosyası kabarık, sabıkalı insanlar yetiştiriyoruz. Okul sıralarında oturması gereken çocuklarımız sanık sandalyesinde oturuyor. Suçlu olan çocuklar değil, biziz. Suçlu çocuk yoktur, suça itilen çocuk vardır. Kalem tutması gereken eller silah tutmasın.
Başta aileler olmak üzere devletin ilgili tüm birimlerinin, eğitim kurumlarının ve sivil toplum örgütlerinin çocuklara sahip çıkması gerektiğini belirten Aygün, eğitim olanaklarından yoksun çocukların suça daha kolay itildiklerini kaydetti. Ekonomik nedenlerde suç işleyen çocuk sayısının da hızla arttığını vurgulayan Aygün, şöyle devam etti:
Devletin tespitlerine göre son 5 yılda güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk sayısındaki artış yüzde 88. 2004 yılında güvenlik birimlerine getirilme nedeni yüzde 64 ile suç isnadı. Bunların yüzde 19’u mağdur, yüzde 5’i sokak çocuğu, yüzde 9’u madde bağımlısı. Madde bağımlısı çocukların yüzde 5’i kız…
Aygün, çocuk suçluluğu ile mücadele için resmi kuruluşların öncülüğünde seferberlik başlatılması gerektiğini, bu konuda ATO olarak üzerlerine düşeni yapmaya hazır olduklarını da sözlerine ekledi.


Kitap:
"Çocuk ve Suç" / Hüseyin Peker / Çocuk Vakfı Yayınları
http://www.kriminoloji.com/suc%20vecocuk.htm


Yazar, çocuk ve suçu; çocuğu suça iten etkenleri, ailenin çevrenin ve eğitimin rolünü araştırıyor. Çocuk suçlarıyla ilgili bilgiler verip, konu ile ilgi yapılan çalışmaların sentezini yapıyor. Çocuğun kalıtım, bedensel ve zihinsel özelliklerini de işin içine katarak çözüm önerilerinde bulunuyor.

Kentte Doğa

Program 74
4 Nisan 2009

Haftanın gündemi: Kentte doğanın izlerini sürmek...
Parklar, sahil şeritleri, az kalmış olsa da ormanlar (Belgrat, Mihrimah), korular, arboretumlar (ağaç müzeleri), piknik alanları, göl kenarları (Büyükçekmece), botanik bahçeleri...

Wikipedia diyor ki; İzcilik; din, dil, ırk, cinsiyet ve benzeri hiçbir ayrım gözetmeyen, herkese açık, gönüllü, politik olmayan, eğitim amaçlı, üniformalı bir gençlik hareketidir.

İzcilik dünyada ilk defa 1923 yılında Britanya ordusunda görevli korgeneral Robert Baden-Powel tarafından kurulmuştur. Baden-Powel'in 1956 yılında yazdığı Erkek Çocuklar İçin İzcilik kitabı bütün dünyada büyük bir ilgiyle karşılandı ve izciliğin temelini oluşturdu. Baden-Powel 8 Ocak 1999'de öldüğünde izcilik Türkiye dahil birçok dünya ülkesine yayılmıştı.
Türkiye'deki izciliğin tarihi 1965 yıllarına kadar uzanmaktadır. Cumhuriyet döneminde izcilik Gençlik Spor ve Milli Eğitim Bakanlıkları bünyelerinde yürütüldü. Günümüzde Türkiye'deki izciliğin ana kuruluşu olan Türkiye İzcilik Federasyonu 1992 yılında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde kuruldu. 2 Şubat 2002 tarihinde özerk statüye kavuşarak, bağlı kurum vasfından çıktı.
http://www.tif.org.tr/ana.html
http://www.izciler.org/
http://www.agaclar.net/index2.html
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi http://www.ngbb.gen.tr/
Botanik, bitkileri inceleyen bilim dalına denir. Nezahar Gökyiğit Botanik Bahçesi, TEM Otoyolu Anadolu Otoyol kavşağında küçük bir cennet. Burada hem bilimsel çalışmalar hem eğitim çalışmaları yapılıyor. Okulların ziyaretine açık. Kişisel ziyaretlere açık. Bahçıvanlık kursları veriliyor. Bir de Bağbahçe adlı süreli bir dergi çıkarıyorlar.

Bahçıvan Çocuklar Projesi

Bahçıvan Çocuklar Projesi, ilköğretim öğrencilerine yönelik olarak hazırlanmış, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’nde uygulanan bir projedir. Projenin amaçları arasında; çocuklarda çevre bilinci oluşturmak, bitkiler dünyasını tanıtmak ve sevdirmek, biyolojik çeşitlilik ve önemi konusunda bilgi ve ilgiyi arttırmak, fen bilgisi derslerinde edinilen bilgiyi pratik uygulamalarla desteklemek, fen bilgisi derslerine karşı ilgiyi arttırmak, bilimsel süreç becerilerini geliştirmek, doğal kaynakların sınırlılığı konusunda bilinci arttırmak bulunuyor. 2006 yılının sonlarında uygulamaya konan proje çalışmalarında, bu konuda deneyim sahibi olan Edinburgh Kraliyet Botanik Bahçesi (RBGE) ile işbirliği yapılmaktadır.


İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Botanik Bahçesi http://www.istanbul.edu.tr/fen/resimler/botanik/botanik.html

Süleymaniye Camii’nin arka tarafında. Öğretim döneminde hafta içi her gün uzmanlar eşiliğinde gezilebiliyor. Grup gezileri için önceden randevu alınması gerekiyor. 0212 455 58 02.


Kitap:

"İlk Resimli Ansiklopedim – Doğa / Disney" / Doğan Egmont Yayıncılık, Tübitak Kitapları

"Küçük Ağaç’ın Eğitimi" / Forrest Carter / Say Yayınları

Film:

"Travelling Birds" / Jacques Perrin

"Mikrocosmos" / Claude Nuridsany ve Marie Perennou’nun muhteşem belgeseli

"La Marche de L’Empereur (İmparatorun Yolculuğu)" / Luc Jacquet

Program 73

28 Mart 2009

Program 72

21 Mart 2009

Program 71

14 Mart 2009


Ivır Zıvır



Program 70
7 Mart 2009

Ivır zıvır konusu İstanbul’da dolaşırken ordan burdan toplanan şeyleri hatırlatıyor, kaza ile çantamıza düşen şeyler. Sonradan bir anlamda birleşmek üzere taşınır çantalarda…

Çocuklar iyi bir ıvır zıvır toplayıcısı, çünkü aslında onlar için her şey ıvır zıvır…

Rubbish / crap / nonsense / junky … Türkçedeki anlamı ve kelimenin kendi zenginliği ingilizcede yok.

ıvır zıvır deyince tabii aslında çağımızın hastalığı olan tüketim durumu ve üretim fazlası geliyor akla ve geri dönüşüm konusu geliyor. ıvır zıvır olan şeyin geri dönüşebilir ve yeniden kullanılabilir olması meselesi.

Ivır zıvır nerelerde birikir? anneler babalar neden ıvır zıvırı atmak isterler, neden katlanamazlar….

Her şey birgün bir işe yarar diye düşünebilir miyiz?

Çocuklara ıvır zıvırlarını tasniflemelerini ve onları yığın şeklinde durmaktan çıkarmayı önerebilir miyiz? Koleksiyoner mantığı…

Ivır zıvırına sahip çık hareketi J

 ekşi sözlük’ten:

  • neden sahip olduğumuzu bilmediğimiz bilumum nesne
  • işe yaramayan bir sürü şey, ıvırık zıvırık.
  • genelde annelerin çöp olarak gördüğü, sizinse neden çöp olup olmadığına karar veremediğiniz şeyler…
  • kaybolur hep... daha ziyade etrafa saçılır biri bulana dek.

http://www.zamazing.org/etiket/ıvır-zıvır  (ıvır zıvırları toplamak için bir dolap)

http://misscilek.blogspot.com/2009/02/atolye-cocuk-evininivir-zivir-donusum.html (atölye çocuk evi’nin ıvır zıvır dönüşüm dükkanı projesi üzerine… )

http://www.afacancocuk.com.tr/gazete/yazilar_detay.asp?id=5297 (Türkiye’nin ilk ıvır zıvır müzesi kuşadasında kurulacak ---efemera müzesi hakkında…)

Efemera (İngilizce: Ephemera), gündelik yaşama ait ”ıvır zıvır” olarak nitelendirilebilecek kısa ömürlü küçük ve geçici belgeleri ifade eden bir tanımlamadır. Efemera koleksiyonu yapanlara da "efemerist" veya "efemera koleksiyoneri" denir.

Kelime Eski Yunanca kökenlidir ve "bir günden fazla dayanmayan" anlamına gelen "ephemeron" un çoğul şeklidir. (epi=bir, hemera=gün anlamına gelir). Geçmişte su sineği (Mayıs böceği) gibi kısa ömürlü böcek ve bitkileri tanımlamakta kullanılmıştır. Günümüzde ise biriktirilmek amacı ile üretilmemiş kısa ömürlü ve başlangıçta fazla değer taşımayan, ancak sonradan bazı koleksiyoncular tarafından koleksiyon malzemesi haline getirilmiş "ıvır zıvır" ürünlerin genel adıdır. Bu ürünler genellikle basılı materyalleri kapsar.

Bu efemera ürünlerinin arasında okul diplomaları, karneler, otobüs sinema biletleri, piyango biletleri, spor toto kuponları, gazete nüshaları, tanıtım broşürleri, mektuplar, kartvizitler, lokanta menüleri, tapu senetleri, noter senetleri, banka dekontları, çikolata ve sakızlardan çıkan kartlar, sigara kâğıtları, posterler, pasaportlar, fotoğraflar, kartpostallar, düğün davetiyeleri gibi gündelik hayatın ayrıntılarını belgeleyen materyaller sayılabilir. (wikipedia)

Kitap:

Ivır Zıvır Tarihi serisi / Gökhan Akçura / Om ve İthaki Yayınları

Seride neler var? Gramofon Çağı, Yılbaşı Kitabı, Evvel Zaman Bisiklet, Kedi Kitabı, Aşk Kitabı, Aile Boyu Sinema, Turizm Yıl Sıfır, Şen Gönüller Diyarı (Boğaziçi Yazıları), İnsanlar Alemi adlı 8 kitap. 

Bir blog:

http://ivirzivirlilikuzerine.blogspot.com  (ancak pek çocuklara göre değil!)

Çocuk Yogası

Program 69
28 Şubat 2009 



Çocuk Yogası dersleri veren Sibel Gözübüyük anlattı…
Yoga sözcüğü, Sanskrit dilinde "yuj" sözcüğünden türemiştir ve birleşmek, bağlamak, bir araya getirmek anlamına gelir (İzer, Müheyya; Çağdaş Yoga). Yoga’nın farklı bakış açılarıyla yapılmış, birbiriyle çelişmeyen farklı tanımları şunlardır:

Yoga bir çok farklı dalları olan bir bilimdir (İzer, Müheyya; Çağdaş Yoga).

Yoga çeşitli din mensuplarınca uygulanmakla birlikte, hiçbir dinsel unsuru konu edinmeyen, çeşitli derinliklerde trans hallerinin, içe dönme halinin, “değişik şuur hallerinin sözkonusu olduğu bir nefsini denetleme sistemidir.

Yoga maya aleminin (yaşadığımız, aldatıcı illüzyonlardan ibaret olan dünya) ötesindeki birtakım hakikatlere ulaşmayı amaçlayan ve bu nedenle maya aleminden duyumlarımla gelen aldatıcı etkilere kapıları kapatarak duyum sınırları ötesindeki aşkın realitelere ulaşmaya çalışan mistik bir yoldur.

Yoga eşyayı (nesneleri) göründükleri gibi değil de, oldukları gibi görebilmeyi amaçlayan, bu amaçla aşama aşama yükselen şuur hallerinin deneyimlendiği spiritüel bir eğitimdir ki, bu aşamalar şuurun iç realiteye yönelmesinden yüksek şuur haline (samadhi) varıncaya değin 7 aşamadan oluşurlar. 
Geçmişi, genellikle 4000 yıla tarihlenen yoga, Alman Profesör Max Mueller'e göre 6000 yıla dayanmaktadır. Faklı kaynaklar yoganın çıkışını daha bile eskiye tarihlemektedirler. Avrupa'da ise yoga, 40-50 yıldan bu yana ciddi anlamda tanınmaktadır. Bunun nedeni bilimin, yogilerin (yogayı uygulayanların) binlerce yıl önceki bulgularının doğruluğunu ancak bugün kanıtlamakta olmasıdır. Yogayı ilk kimin uyguladığı tam olarak bilinmiyor. Yoga, geçmişte, kulaktan kulağa, üstaddan öğrenciye aktarılan bir bilimdi (İzer, Müheyya; Çağdaş Yoga). (wikipedia) 


Dünya Sağlık Örgütü, pozitif sağlık durumunu şöyle açıklamaktadır: ’Sadece bir hastalığın ya da rahatsızlığın olup olmaması değil, fiziksel, zihinsel, sosyal ve ruhsal olarak tamamıyla iyi olma hali’. Yoga da pozitif sağlığa bu dört ana açıdan yaklaşır. Çocuklar için de yoga bu dört yönden fayda sağlar ve bir bütünlük içinde sağlıklı olmalarına yardımcı olur. Düzenli olarak çalışıldığında, yoga modern çağın stres ilişkili bir çok rahatsızlığını önler ve pozitif sağlık kazandırır. Küçük yaşta başlanan yoga, astım, uykusuzluk, sindirim problemleri, hiperaktivite ve öğrenim güçlükleri gibi çeşitli tıbbi durumlar için önleyici bir etken olur.
Sitede evde yoga yapmak isteyenlere de fotoğraflı uygulama yöntemleri anlatılmaya çalışılmış…


Neden çocuk yogası sorusuna Aylin Tokcan şöyle yanıt vermiş:

Çocuk yogası, çocuklara hareketlerle hayal güçlerini kullanmayı, doğru nefes almayı ve vücutlarını nasıl rahatlatabileceklerini öğretmeyi amaçlamaktadır. Okul öncesi çocukların çok esnek vücutları vardır. Fakat okul yaşantısına başlar başlamaz, uzun süre oturmalar, omurganın doğal devingenliğinin bozulmasına neden olur. Yoga ile bu esneklik korunabilir.Çok sayıdaki bu hareketler, hazım problemi, uyku düzensizliğine veya eklem ve kas problemi çeken çocuklara yardımcı olur.

Yoganın yararlarını kısaca şu başlıklarda toplayabiliriz:

  • Nefes çalışmaları; konsantrasyon ve enerji seviyesinin yükselmesini sağlar.


  • Rahatlama teknikler; zihni sakinleştirir ve hafızayı geliştirir.


  • Hareketler; bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.


  • Karın ve sırt kaslarının kuvvetlenmesini sağlar. Vücudun şekillenmesini, doğal esnekliğini korumayı sağlar. Özellikle çok uzun süre televizyon seyrederek ve bilgisayarda oyunlar oynayarak, duruş pozisyonlarında oluşan problemleri düzeltmede yararlıdır.


  • Kendini ifade etme ve yaratıcılık gelişir.


  • Yoga, denge ve kordinasyon gelişimini sağlar.


  • Uyku düzenine yararı var.


  • Yoga hareketleri günlük hayatta oluşan endişe, kaygı ve negatifliklerin üstesinden gelmeyi ve kendine güven duygusunun gelişmesine yardımcı olur.


Çocuklar yoga yapmaya başladıklarında, yetişkinler gibi zihinlerinde yerleşmiş fikirler yoktur. Onlar için yoga hikayelerle, oyunlarla, eğlendirici egzersizlerdir.
Aylin Tokcan’ın sitesinde eğlenceli oyunlar da var…


(Dr. Neslihan İskit’in sitesi. Gala Film tarafından Kalp Yogası, Hamilelik Yogası ve Çocuk Yogası DVD’leri çıkmış.)




Kitap:
99 Sayfada Hamilelik ve Çocuk Yogası / Neslihan İskit / İşkültür Yayınları
Lotus Çiçekleri / Divya Beste Dolanay / Alfa yayınları
Sina ve Yoga Yapan kedi / Ursula Karven / Bulut Yayınları

Kentte Kaybolmak

Program 68
21 Şubat 2009 



Haydi bugün kaybolalım!”
Çocukken kaybolmak, büyüyünce kaybolmak arasında nasıl bir fark vardır?


İstanbul içinde kaybolmak…


Kaybolmak için yola çıkmak…


Çocukların sokağa çıktıklarında karşı karşıya kaldıkları risklerden biri midir kaybolmak?
Kent haritalarını kimler kullanır?
Yön duygusu...

Kayıp çocuklar raporu:

Alıntılar:
İstanbul’da kaybolmak üzerine bir alıntı:


itu sözlük’de kaybolmak: http://www.itusozluk.com/goster.php/kaybolmak
ekşi sözlük’de kendi içinde kaybolmak:






Kitap:
Haritada Kaybolmak / Vladimir Tumanov / Günışığı Kitaplığı


Haritada Kaybolmak'ta iki kardeşin başlarına açtıkları dertten kurtulması, harita kullanma becerilerine bağlı! Bilmecelerde ipuçları verilen ülkelerin, dünya haritası ve ansiklopedi kullanılarak çözülmesiyle ilerleyen roman, hem öğrenmeyi eğlenceli kılıyor, hem de coğrafyanın yaşamımızdaki önemini vurguluyor.
Karaböcü Kayboldu / Niran Elçi / Günışığı Kitaplığı
Bilinen Bir Sokakta Kaybolmak / Cemil Kavukçu / Can Yayınları  

Film:
Kayıp Çocuklar Şehri / Jean-Pierre Jeunet – Marc Caro

Rüya göremeyen deli bir bilim adamı olan Krank'in rüyalarını çalmak için küçük çocukları kaçırdığı bu karanlık dünyada küçük kardeşini arayan Denree'nin hikâyesini izlediğimiz film, karşımıza yine hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir dünya çıkarıyor. 

Haber:


İneklerin yön duygusu çok gelişkinmiş!


Bilim adamları yaptıkları araştırmalar sonucunda ineklerin kuzey ve güney yönünü bildiklerini ortaya koymuş. Büyükbaş hayvanların çoğu otlanırken kendilerini kuzey-güney yönüne göre ayarlıyorlarmış. Dünyanın manyetik alanının ve ineklerin sıcaktan bunalıp serinlemek istemelerini bu durum üzerinde çok etkili olabileceği düşünülüyormuş.

Anadil / Çiftdillilik

Program 67
14 Şubat 2009



Anadil...


Çift dilli büyüyen çocuklar...


Çift dillilik (bilingualism)...


Yabancı dil öğrenme yaşı ve pratikleri...


Anadilimize yerleşen yabancı sözcükler...


Gündelik konuşmalarımızda yabancı sözcükler...


Yerel diller, evrensel diller...


Neden ingilizce?


Kültürel dejenerasyon mu, globalizm mi? (internette dolaşırken bu çitf dil meselesine kültürel dejenerasyon olarak bakan ve bunu ciddi abartan makaleler gördüm. Çift dilli insanların çoğaldığı bir toplumda süreç içerisinde hangi milliyetten olduğumuzun sorgulanmaya başlanacağı ve bunun kültürel bir bozulma yaratacağı söyleniyor ve hatta bazı yazılarda alenen çığırtkanlık yapılıyor!!!!!)

http://www.estepstr.com/ (2-14 yaş arası çocuklara yabancı dil eğitimi)

Savaş ve Çocuk

Program 66
7 Şubat 2009 



Dikmen Öğretmen Necla Kızılbağ İ.Ö.O. öğrencileri Alternatif Çocuk Gazetesi’ne Savaş ve Çocuk konulu bir dosya hazırlamışlar: Alternatif Çocuk Gazetesi ; http://www.ilet.gazi.edu.tr/Cocuk.pdf
Zlata’nın Savaş Karşıtı Günlüğü’nden…

“SIKINTI!!! ATEŞ ETME!!! BOMBARDIMAN!!!  İNSANLAR ÖLDÜRÜLÜYOR!!! ÜZÜNTÜ!!! AÇLIK!!! SEFALET!!! KORKU!!! İşte hayatım! Masum bir on bir yaşındaki kız çocuğunun hayatı! Okula gidemeyen, okulun zevk ve heyecanından yoksun bir kız öğrenci. Oyunsuz, arkadaşsız, güneşsiz, kuşsuz, doğasız, meyvesiz, çikolatasız, şekersiz ama sadece biraz süt tozuyla idare eden bir çocuk. Kısaca çocukluğu olmayan bir çocuk.”
1992 Haziran’ında Sarejova kuşatması altındayken günlük tutan 11 yaşındaki Zlata, yetişkinlerin keyfi yaş, deneyim ve iktidar ilişkileri çerçevesinde tanımladıkları çocuğu ve çocukluğu böyle algılıyor. Zlata’nın sözlerinde çocukluğun öğeleri (özellikler ve gereklilikler) sıralanmıştır: masumiyet, okul, eğlence, oyun, arkadaşlar, doğa, şeker. Bunlardan yoksun olan Zlata ve arkadaşları, ‘çocuk’ olamazlar. Zlata’ya göre çocuk, sadece demografik ya da kronolojik terimlerle (diyelim, doğum ile on dört yaş arası) ifade edilemez. Çocuk, ancak çocukluğuna sahip gerçek bir çocuk olabilir. (Hugh Cunningham, Children and Childhood in Western Society Since 1500, London: Longman, 1995, s.1, pasajın çevirisi. K. İnal)

OYUN

Savaşlar devam etti
Kavgalar süregeldi
Cansız bedenler
Kan ile kirlendi

Babası olmayan çocuklar
Birer birer toplandılar
OYUN sanılan bu savaşta
Teker teker  vuruldular
Özge Aydoğan- Dikmen Öğretmen Necla Kızılbağ İ.Ö.O. 7. sınıf


Savaş ve Çocuk

“… Savaş, insanları ve tüm doğal çevreyi derinden yaralayan bir olaydır. Savaşta rolü olan insanlar yıllar sonra bile atılan bombaların, açlığın ve susuzluğun acısını üzerlerinden atamazlar. Yetişkin insanlar daha olumlu düşünebilir ve bu olumsuz anıları akıllarından silebilirler. Fakat çocukluk yıllarında insanlar yazı yazılmamış bir deftere benzerler. Öğretmenleri, arkadaş çevreleri, anne-babaları çocuğu eğitip büyütürler. İnsanlar çocukluk yıllarında öğrendiklerini akıllarından çıkaramazlar. Bir çocuk eğer savaşı yaşamışsa ve o görüntüler belleğine işlenmişse bunu aklından asla çıkaramaz. Büyüdüğü zaman çocuklarına anlatacağı; güzel anıları, oyunları değil, ancak cephede kaybettiği anne-babası, silah mermileri ve bitmek bilmeyen bomba sesleri olur.  …”
Rağde Gündüzöz- Dikmen Öğretmen Necla Kızılbağ İ.Ö.O. 6. sınıf 


Beş altı yaşlarındaki yuva çocuklarından Filistinli bir çocuğun resmini yapmalarını istemiştim.  Hepsinin bildiğimiz çöp adam türünden yaptığı resimlerdeki çocukların elinde bir de kalaşnikof vardı. Bunları anlattığımda, toplantıda başlar, “Filistinlilerin çocuklarını  terörist olsun diye yetiştirdiklerini biliyorduk” dercesine sallandı. Araştırmanın ikinci kısmında, aynı çocuklardan İsrailli bir çocuğun resmini yapmalarını istemiştim. Hepsi kağıdın üst kısmına çarpı işaretleri, her çarpı işaretinin altına da, kağıdın dibine kadar inen noktalar yapmıştı. Çarpılar o günlerde Beyrut semalarında aniden beliren İsrail savaş uçaklarını, noktalar da uçakların attığı bombaları ifade ediyormuş. Yuva çocukları, savaş uçaklarından tanıdıkları, hayatlarında hiç görmedikleri İsraillileri, insan olarak bile tahayyül edemiyordu." Gündüz Vassaf, Tarihi Yargılıyorum, İstanbul:İletişim yay., 2. baskı 2007, s.105-106


Kitap:
Savaş ve Barış /Çıtır Çıtır Felsefe Serisi/ Brigitte Labbe – Michel Puech / Günışığı Kitaplığı
Balık / Laura S. Matthews / Günışığı Kitaplığı
Çizgili Pijamalı Çocuk / John Boyne / Tudem 

Aşure

Program 65
31 Ocak 2009


Aşure günü, hicri yılın ilk ayı olan Muharrem ayının onuncu günüdür. İslam kültüründe önemli bir yeri ve kıymeti olan bir gündür.

Aşure, orijinali "Aşura", Arapçada 10 manasına gelen "aşara" kelimesinden türemiştir. Türkçeye ise Arapçadan geçmiştir. Sözcüğün Sâmî diller arasında ortak bir sözcük olduğu düşünülmektedir.

Hüseyin ibn Ali ve beraberindeki 72 Müslüman, hicri 61. senesinin Muharrem ayının onuncu gününde (10 Aralık 680) Halife Yezid'in emriyle günlerce aç ve susuz bırakıldıktan sonra öldürüldükleri için o güne “Aşura Günü“ denilmiştir.

Öte yandan başka birtakım olayların da bu gün gerçekleştiğine dair bilgiler de vardır: Nuh peygamberin gemisinin tufandan kurtulması, Yunus peygamberin bir balığın karnından çıkması, İbrahim peygamberin ateşte yanmaması, İdris peygamberin diri olarak göğe yükseltilmesi (çıkarılması), Yakub peygamberin oğlu Yusuf peygambere kavuşması, Eyyüb peygamberin hastalıklarının geçip iyileşmesi, Musa peygamberin Kızıldeniz'den geçip İsrailoğulları'nı Firavun'dan kurtarması, İsa peygamberin doğumu ve ölümden kurtarılıp göğe çıkarılması… Bu olayların Aşure Günü gerçekleştiğine dair İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an'da Aşure günü oruç tutmak sünnettir ve bu oruca "aşûre orucu" denir. 

Aşure Tatlısı

"Aşure Çorbası", Aşure ismi verilen tatlının ortaya çıkışına dair bir inanış mevcuttur. Aşure Çorbası da denilen bu tatlı, İslam dininde inanılan peygamberlerden biri olan Nuh'un tufandan sonra Aşure Günü'nü kutlamak için geminin ambarında kalan erzakı karıştırıp bir tür tatlı yiyecek hazırlamasıyla ortaya çıkmıştır. İçinde birçok farklı malzeme kullanılan ve bir gelenek olarak bugün hâlâ Müslümanlarca Aşure Günü yapılan tatlının böyle ortaya çıktığı öne sürülmektedir. Aşure Günü aşure pişirmek sadece bir gelenektir, dini bir önemi yoktur, bir ibadet değildir. Alevilikte çok kutsaldır ve sadece Muharrem ayında pişirilir ve komşulara dağıtılır. Tunceli, Erzincan yöresinde "Germiya İmamu" (12 İmamların Çorbası) olarak adlandırılır. Alevilerde, Hüseyin'in Kerbela'daki acısı başta olmak üzere On iki İmamların acılarını anmak ve anlamak için Muharrem Matemi tutulur. Amaç bu acıları tekrarlamak ya da öç duygularını tekrarlamamak ya da öç duygularını körüklemek değildir. Muharrem Matemi'nin amacı: Bu türlü acıların bir daha yaşanmaması için gerekli olan insanlık değerlerini ve Alevi öğretisini özümsemektir.

Matem süresince bıçağa ve kesici aletlere el sürülmez, kurban kesilmez ve et yenmez. Matem boyunca hiç bir canlıya eziyet edilmez. Kimsenin kalbini kırmamak, dili ile kimseyi incitmemek, kimse hakkında dedikodu yapmamak ve Matem Orucu'nun temel ilkesidir. Sağlığı yerinde olanlar oruç tutarlar. Matemden amaç, kendine eziyet yapmak değil, yapılabilecek kötülüklerin ve katliamların bir daha olmaması için anmak ve unutmamaktır. Kerbela katliamında hasta olması nedeniyle İmam Zeynel Abidin'in kurtulması ve Ali'nin soyunun devam etmesi nedeniyle de Allah'a şükredilir. Bu nedenle Muharrem Matemi, Aşüre geleneği ile biter. Aşure sevincin hoşgörünün simgesidir.

12 gün orucun ardından Aşure Günü yapılır. 12 değişik malzemeden oluşan Aşure tatlısı yenilir veya evlere dağıtılır. (wikipedia)



-3 su bardağı aşurelik buğday
-Yarım su bardağı pirinç
-Yarım su bardağı fasulye
-Yarım su bardağı nohut
-1/4 su bardağı çekirdeksiz üzüm
-5- 6 tane incir
-2- 3 dilim portakal kabuğu
-1 kahve fincanı gül suyu
-1 paket vanilya
-2- 3 avuç fındık veya ceviz içi ve tarçın
-2 çorba kaşığı hindistan cevizi rendesi
-5- 6 su bardağı şeker
YAPILIŞI:
1- Akşamdan, buğday, fasulye ve nohut ayıklanıp yıkanır. Ayrı ıslatılır.
2- Buğday, pirinç ve ince kıyılmış portakal kabuğu beraber haşlanır.
3- İyice pişirilmiş nohut ve fasulye konur. Bir müddet beraber kaynatılır.
4- Şeker konur. Sonra yıkanmış üzüm ilave edilir.
5- Ateşten alınmadan 5- 10 dakika evvel küçük doğranmış incir, gül suyu ve vanilya konur.
6- Kaselere boşaltılıp dövülmüş fındık, tarçın, hindistan cevizi ile süslenir.
Not: Aşureye, kaselere koymadan önce, haşlanıp soyulmuş kestane de konabilir.


Kısa Bilgi:
Nuhun gemisinde, erzak azalınca Aşure yapıldığı rivayet edilir.





http://www.zaferdergisi.com/article/?makale=2022 (zafer dergisi, ayten yadigar, bir aşure yazısı’ndan alıntı:

… Soğuk bir havada okuldan dönen mahalleden bir grup çocuk olarak sıcak aşure kazanının kaynadığı evi daha önceden bildiğimizden hep birlikte o eve giderdik. Mahallede hemen herkesin bu ay içinde sırayla kullandığı özel aşure kazanında pişirilen aşure imece usulüyle bir tören hassasiyetiyle hazırlanırdı. Akşamdan ıslatılan buğdaylar ve diğer kuru baklagiller… Her biri ayrı bir özenle hazırlanan meyveler ve kuru yemişler… Çok farklı tatların büyük bir uyum içinde ve apayrı bir tat olarak bir araya getirilmesi… İşte aşure! Bu arada bizi en çok etkileyen sahnelerden biri aşure kazanının okunan Yasinler ve dualar eşliğinde açılmasıydı. Etrafa yayılan mis gibi bir koku ve çocuklara ikramı önceleyen bir servis anlayışı…Sonra kaselere doldurulup üzeri ceviz ve tarçınla süslenerek hemen hemen bütün mahalle sakinlerine gönderilen aşureler… Aşure paylaşmak, aşure bereket… Bir ay boyunca her gün başka bir hanede aynı güzelliği yaşamak bize hiç bıkkınlık vermezdi. Her gün ayrı bir keyif ayrı bir tat demekti.

Market rafından aldığım aşure paketinin arkasında yer alan içindekiler kısmını ve hazırlama tavsiyelerini okurken tüm bunlar hafızamda canlanıvermişti. Bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti derler ya… Çocukluk günlerimin o tatlı anlarını yeniden yaşamıştım sanki. Daha önce alışkanlıklarımızla beraber aslında değişen dönüştürülen biz oluyoruz demiştik. Aşure bu haliyle bütün o törensel özelliklerinden soyutlanmış ve çok kısa sürede hazırlanabilen bir gıda teknolojisi ürününe indirgenmiştir. Artık o yemek sonrası ailece yiyebileceğiniz bir tatlıdır. İşte paketin bir köşesinde gözüme çarpan “dört-altı kişiliktir” servis önerisi, koca mahalleye ikram edilip alınan dualarla bereketlenen bir aşure anlayışından nerelere geldiğimizin göstergesi gibi geldi bana. Tatlar sunileştikçe, paylaşım azaldıkça dünyamız da daralıyor, yüreğimiz de… Üzerinde yaşadığımız yaşlı dünyamızın her geçen gün bizi taşımaktan daha bir yorgun hale gelmesi bundan belki de… Hayatımıza tat katan tatları şartlara kurban etmeyelim, bereket bizimle olsun. Yeni yılın müjdecisi Muharrem ayı ümmet-i Muhammed’e rahmet, esenlik ve bereket yağmasına vesile olsun.)


Aslında 375 sayfalık uzun bir aşure tarifi "Baba ve Piç". Bölüm adları aşurenin malzemelerinden oluşan kitap, Ermeni meselesi ve kadınlar üzerinden kimlik sorununu işliyor. Neden aşure?
Öncelikle, aşure gibi birden fazla unsuru birbirine karıştıran metaforları seviyorum. Aşurede aynı zamanda çokkültürlülük, çokseslilik var. Her malzemenin tadını tek tek fark edersin. Ama bir de incirle nohutun yan yana gelerek oluşturduğu bütün var. O anlamda aşure, özellikle son dönemde yitirdiğimiz kozmopolit kültüre de atıfta bulunan önemli bir metafor.
Aşure vitamin deposu

Hem büyüklerin hemde çocukların severek yediği aşure vitamin deposu

Bazı özel günlerde hazırlanan aşure, içinde bulunan vitamin, mineral ve protein nedeniyle önemli bir besin kaynağı.Gıda Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Ramazan Çelebi, aşurenin özellikle çocuklar için önemli olduğunu söyledi.

Aşurenin faydaları :

-Aşure çorbasının içinde sadece bitkisel yağlar olduğu için de kolesterol bulunmaz.

-Aşurenin B2, B1, C, A vitamininin yanı sıra bol miktarda demir, çinko, fosfor, kalsiyum ve sodyum içerdiğini de anlattı.

-Aşurenin sağlık için daha sık tüketilmelidir ''

-Aşure, özellikle çocuklar için büyük bir enerji kaynağıdır.

-Tatlı olarak çocukların kolaylıkla tüketmesi sağlanabilecek aşure, vücut direncini artıracaktır. -Vitamin ve mineral deposu olan aşure, vücudun daha dirençsiz kalabildiği bu dönemlerde mutlaka tüketilmelidir.

- Kış aylarında soğuk ve hastalıklara karşı gerekli olan enerji, vitamin ve minerallerin önemli kısmı aşurede bulunuyor.'


Bir tez konusu: Aşure’nin Tarihi ve Beslenmedeki Önemi / Eda Öndül – Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Bölümü, Van



Etkinlik / Müzik:

Ashura / Mustafa-Övül Avkıran / garaj istanbul

Oyunun müziklerinin CD’si de aynı adla Kalan Müzik’ten çıktı